Af ve bağış kelimeleri
lugat olarak ‘’ birsey yok etmek, izni
gidermek, silip süpürmek, fazlalık’’ anlamlara gelir. Ahlak olarak ‘’kötülük ve haksızlık yapanları, suç
ve günah işliyenleri,hatalı davrananları cezalandırmaktan vazgeçmek’’ manasında
kullanılır.
İnsanı değerlerin en
önemlilerinden biri de şüphesiz affedici ve bağışlayıcı olmaktır. Bu zaviyeden
bakıldığında da Efendimiz’in ahlakına hayran olmamak elde değildir. Çünkü
Efendimiz (s.a.v) intikam almaya kudreti varken her daim affetmeyi tercih
ederdi. Kendisini mahrum edene veriri, zulmedeni bağışlardı. Düşmanın en
şiddetlisi cahil olandır. Zira böyle bir düşmanın kuralı ve hesabı yoktur.
Resulullah’a da böyle biri yirmi üç sene düşmanlık etmiştir. Müşrikler onunla
eğlenmişler, aşağılamışlar hatta öldürmek için çabalamışlardır. Kendi şehrinde,
kendi insanları, ‘’boykot yılları ’’ diye bilinen yıllarda kız alıp vermeyi,
alışverişi hatta selamı bile kesmişlerdi. Bir yudum sudan ve bir lokma ekmekten mahrum etmişlerdi. O ise yıllar sora Mekke’yi
fetheden
İslam ordusunun kumandanı olarak şehre girerken, kendisine tüm bu zulüm ve eziyetleri
reva görenleri affederek onlara ‘’eman’’ verdi. Mekke’nin fethedildiği
gün ‘’eman’’ istemeye gelen Mekke lideri Ebu Süfyan’ı gören Hz. Ömer
dayanamarak Resulallah’a,
‘’Ey Allah’ın resülü ! İzin ver boynunu vurayım ’’
dediğinde kabul etmemiş ve en azılı düşmanı olan Ebu Süfyan’a dahi tereddüt
etmeden yumuşak davranmiştı. O gün Ebu Süfyan’a sığınan kerkes ‘’eman’’ verm,ş
ve bu kimselere de dokunulmamasını emretmişti. Seneler süren eziyetlere rağmen
onlara en küçük bir öfke ve kin belirtisi göstermedi.
Resulallah’ın bağışlayıcılığına bir örnek de Yemame Hükümdarı
Sümame b. Usal isimli İslam düşmanı bir savaş
esirine şu muamelesidir:
Sümame bir savaş sonucunda esirdi. Mescidin direğine
bağlanmıştı. Resululllah kendisine sordu: ‘’Benden ne bekliyorsun ?’’ Sümame doğruyu söyledi:
‘’Sen zulmetmezsin, eğer beni öldürürsen kanlı bir katili
öldürmüş olursun, serbest bırakırsan iyiliğe karşı teşekkür eden birini serbest
bırakmış olursun.’’
Resulullah iki gün daha sordu, benzer cevapları aldı.
‘’Sümame’yi salınız’’
dedi, üçüncü gün. Sümame’nin elleri çözülmüştü çözülmesine ancak gönlü İslam’a ve Resulullah’a artık çözülmemek üzere bağlanmıştı. Fahr-i Kainat
Efendimiz’in engin affı ve bağışlayıcılığının tesiriyle Sümame oracıkta İslam’la şereflendi.
Alemlere rahmet Efendimiz (s.a.v) her zaman insanlığın
imanını ve kurtuluşunu ister, asi ve
şaki olan toplumlara bile beddua etmezdi. Taif’te kendisini aşağılayan ve kilometrelerce taşlayıp kovalayan Taifliler’e, ‘’Allahım bilmiyorlar,
bilselerdi böyle yapmazlardı’’ dediği gibi benzer olaylarda da hep bağışlamayı
ve hayır duayı tercih etmişti.
Bunlardan
birinde Tufeyl b. Amr ed-Devsi (r.a), Hz. Peygamber’e (s.a.v) geldi ve, ‘’ Devs
kabilesi helak olmuştur. Onlar Allah’a asi oldular ve (Tufeyl’in İslam’a
davetine) yanaşmadılar. Onlara beddua et’’ demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v) kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırdı. Resulullah’ın bu hareketini gören
herkes ,’’ Devs- kabilesi şimdi helak oldu!’’ diye düşünmüştü. Ancal
Efendimiz’in mübarek ağızlarından şu dua
döküldü:
‘’Allahım!
Devs kabilesine hidayet eyle. Onları İslam’a getir. Allahım ! Devs kabilesine
hidayet eyle. Onları İslam’a getir!’’
Resulullah (s.a.v) din, millet ayırt etmeksizin
kendisine karşı yapılan en adi suçları
bile affetmiştir. Zira Yahudilerden biri
Resul-i Ekrem’e (s.a.v) bir büyü yapmış
ve Efendimiz (s.a.v) bı büyünün tesiriyle ünlerce rahasız olmustu. Birkaç gün
sonra Cebrail(a.s) gelerek Yahudilerden
bir adam sana büyü yaptı; düğümlere üfürüp
falanca kuyuya attı. O kuyuya birini gönder de çıkartsın, demişti.
Bunun
üzerine Resulullah (s.a.v) Hz. Ali ‘yi
(r.a) o kuyuya göndermiş ve büyüyü bulup Allah Resülü’ne getirmişti. O
da Cebrail’in (a.s) kendisine öğrettiği
şekilde düğümleri çözdü.
Sihir
ortadan kalkınca Hz. Peygamber
(s.a.v) sanki ayak bağları çözülürcesine
kendine gelmiş, ferahlamıştı. Gönüller sultanı kendisine bu kadar tesir eden bu
büyüyü yapan o yahudiye ne bir şey şöyledi ne de ona karşı yüzünde n bir nefret ifadesi
gösterdi.
Hz.
Peygamber’i Hayber fethedildiği zaman da Yahudi bir kadın zehirli bir ikramla
öldürmek istemişti. Resulullah yemeğin tadından zehirli olduğunu anladığında
kadın da kinini kustu ve öldürme isteğiğnp itiraf etti. Sahabiler, ‘’ Ya
Resullah! Onu öldürtmeyecek misin?’’ diye sordular.
Resul-i
Ekrem (s.a.v) her zamanki
ahlaki üzere, iman eder ümidiyle affı tercih etti. Oysa bu zehir öyle
kuvvetliydi ki ömrünün sonuna kadar Efendimiz’i rahatsz etmişti.
‘’ kim affederse Allah da onu affeder.
Kim bağışlarsa Allah da onu bağışlar.’’
‘’ Allah insanlara acımayanlara merhamet etmez.’’